Sayfalar

23 Haziran 2013 Pazar

(KÖPEK,LANET VE ÖLÜM)


Yıllar önce kanlı ve vahşi hikayeler biriktiren yaşlı bir koleksiyoner  tanımıştım.
Çok büyük ve güzel bir evi vardı,gördüğüm en büyük bireysel kütüphaneye sahipti.Tam bir  ‘gotik öykü’ tutkunuydu.Bazen bana saatlerce  lovecraftdan bahsederdir.O kadar tutkulu bir şekilde yapardı ki bunu hiç sıkılmadan onu dinlerdim,oysa konu hakkında hemen hiç bilgim yoktu-aslında o ana kadar okuduğum ve gotik sayılabilecek tek öykü stephen kingin ‘cehennem kedisi’ isimli öyküsüydü- o bana yüzlerce öykü anlattı.Çoğunu unuttum ama bir tanesi-sebebini bilemesemde-çok net şekilde aklımda kaldı,onu yazmak istiyorum.Bu sanki anlatamadığım,içimden bir türlü atamadığım bir sorumluluk gibi,içimde sürekli yanan bir ateş gibiydi.Anlatıp kurtulmak istiyorum,bu lanetli öyküden.

Mortel çiftliği doğu fransanın en büyük çiftliklerinden biriydi.O yıl altın çağını yaşıyordu,hasat çok iyiydi,herkes mutluydu.Çiftlik sahibi bay Beal o kadar keyifliydi ki,kendisi her zamanki gibi zamparalık işleri için şehre giderken çiftliktekilere izin verdi.Ortalıkta bir bayram havası vardı.Bazı işçiler biriktirdikleri paraları birkaç kadeh içkiyle tüketmek üzere şehre hücum etti.Daha sakin bir ruh haline sahip olanlar günlerini ağaç gölgelerinde uzanarak geçirdiler.Çiftlikteki birkaç çocuk etrafta oraya buraya koşturup onlara bağıranlar olmadan rahatça oyun oynuyordular.Çocuklardan biri oyunlara pek ilgi duymuyordu,sanki sıkılmış gibiydi.Bir köşede öylece oturmuş diğerlerinde bakıyordu.Birden tarlalara uzanan patikanın görünmeyen bir yerinde bir köpeğin havlaması duyuldu.Çocuk heyecanla başını çevirdi,Çiftlikte hiç köpek yoktu,bay Beal herhangi bir ürün elde edemediği hayvanları sevmezdi.Çocuk heyecanla o tarafa bakarken ona doğru koşan bir köpek gördü.Çok sevimliydi.Çocuk heyecanla ayağa kalktı.köpek önünde heyecanla zıplıyordu.Durumu gören diğer çocuklar hemen oraya toplanmıştı.Hepsi büyük bir heyecanla köpeği okşuyordu.Uzakta bir ağaç gövdesine yaslanmış oturmakta olan Markey çocukları ve köpeği gördü.Yazık olacak diye geçirdi içinden çünkü bay Beal gelince köpeği def edecekti.Durumu gören başka birkaç yetişkin çocukları uyardı,hatta bir tanesi köpeği kovaladı.Köpek geri dönüp ayaklarının dibinde zıplamaya başlayınca onu sevmeye başladı.Çok güzel bir köpekti,neşeliydi hareketliydi,sağlıkla parıldayan gür kahve rengi tüyleri vardı acaba nereden gelmişti?.Böyle bir köpeği sahibi mutlaka arıyor olmalıydı,öyle ya böyle güzel bir şeyi kim kaybetmek isterdi ki?.
Çiftlikteki hemen herkes bir şekilde köpeği sevmekle beraber kaderinin ne olacağını bildiklerinden ona çok yaklaşmamaya çalışıyorlardı.Ertesi sabah öğlen saatlerde bay beal çiftliğe döndüğünde köpek herkese yaptığı gibi onunda ayaklarının dibinde zıplamaya başladı.Bir kaç çalışan bu olayı izliyor ve her an köpeğe gelebilecek olan tekmeyi bekliyorlardı,ama beklenen olmadı bay  Bean bir süre baktıktan sonra eğilip köpeği sevdi.Etraftakiler bir sessizliğe bürünmüştü,’adı ne bunun?’diye sordu bay Bean. Kimseden ses çıkmadı.Bay Bean doğrulup gülümsedi ‘adı mignon olsun’ dedi.
O günden sonra  mignon ,mortel çiftliğinin maskotu oldu.Herkese yanaşıyor bir şekilde kendini sevdiriyordu. Mignon çiftliğe geldikten birkaç hafta sonra ,Sıcak bir günde mignon ve çiftlikten bir çocuk kayboldu.Herkes en başta ikisinin bir yerlerde oyuna daldığını düşündü ama akşam olduğunda ikiside hala ortada yoktu.5-6 kişilik bir grup  onları  aramaya gitti ama bir sonuç alamadılar.Aslını söylemek gerekirsen kayıp çocuğun ailesi dışında herkes mignonu daha çok merak ediyordu.Ertesi sabah daha kalabalık bir grup onları aramaya gitti.Çok geçmeden mingnon yakınlardaki ırmağın kenarında bulundu ama çocuktan eser .yoktu.İşçilerden biri ırmağın ortasında kayaların arasına sıkışmış bir çocuk eli gördü.
Diğerlerine durumu söyledi aralarından en iyi yüzme bilen çocuğun bedenini almak üzere ırmağa atladı.Akıntı biraz zorlasada kayanın yanına vardı.Kıyıdan herkes merakla ona bakıyordu ve birden bir çığlık duyuldu.Adam ırmağın ortasında tek eliyle kayaya tutunmuş diğer elinde kopuk bir kol tutmaktaydı.Çocuğun bedeninin geri kalanı yoktu ve hiç bulunamadı.Çiftliğin üzerine bir yas havası çökmüştü.Çocuğa bir vahşi hayvan saldırmış olacaktı,kimsenin bundan şüphesi yoktu.Aslında içten içe çocuğa üzülmekle birlikte mignonun kurtulmasına sevinenler bile vardı.Bu olaydan birkaç gün sonra bay Beal avlanmaya giderken mignon peşine takıldı.Bay beal bundan memnun olmuştu herke kadar oda mignonu seviyordu.Bay beal akşam olduğunda hala avdan dönmemişti,birkaç kişi iyi yürekli patronlarını aramak için çıktı ama onu bulamadılar.Ertesi saban ormanın iç taraflarında Bay Bealın bedenin bir kısmı bulundu.
Mignonda oradaydı,yaralanmıştı,gövdesinde derin bir kesik vardı.Herhalde Bay beale saldıran vahşi hayvan onada saldırmıştı yada mignon bay beali kurtarmaya çalışmıştı,evet böyle olmuş olmalıydı.Bay bealin ölümünden bir ay sonra mirası devralan uzak akrabalardan biri çiftliği satışa çıkardı.Çiftliğe kimse talip  olmadı  orada uğursuz bir şeyle olduğuna inanılıyordu.İşçiler birer birer oradan ayrıldılar.Hemen hepsi ayrılırken migronuda götürmek istediler ama migron ortalıkta yoktu.Geldiği gibi garib bir şekilde yok olmuştu.

ÖLÜ ADAMIN 2 DAKİKASI

'Zemine kanlar damlıyor
Damlıyor…damlıyor…
Her damlayışta bir nira işitiyor kulaklarım.Bu ses kimin?
Damlaya damlaya göl oluyor,nehir oluyor ırmak oluyor,deniz oluyor.
Yüzüyorum.
Şimdide odamın beyaz tavanında kırmızı lekeler görüyorum;gri duvarımda damla damla…
Artık ne koku alıyor,ne işitiyorum.
Görüyordum fakat,sigaramın dumanı perdeliyor.
İzmaritim göle düşüyor,birkaç saniye sonrada ben.
Gelmiyor aklım ilahi yakarış sözleri ve en yakın dostlar…
Farklı bir son.
Sigara dumanını savururken,mermiyle birleşen bir adamın sonu.
“sen öldün” dediler.
“hiç yaşamadım ki” dedi.


Eli silaha uzandı,istemsiz bir şekilde gözleri sulandı.Hızlıca sildi utandığı yaşlarını.Elindeki silaha baktı,emniyetini açtı ve kalbine dayadı.Hayır ama kalp olmazdı,fazla romantikti.Silahı başına dayadı,intihar mektubunu iyice masaya yerleştirdi.Açıyı ayarladı,mektubun üzerine kan sıçraması gerekiyordu.Dramatik olması için bu şarttı.Gözlerini kapattı.Derin bir nefes aldı.1 diye mırıldandı hızlıca,2 dedi nefes nefese,3 dedi hafif bir iniltiyle...ve durdu.Zihni cesaretsizliğine bir bahane aradı,hemen buldu.Mektupla olmazdı ki bu iş,teknoloji çağındaydı! Kamerayı aldı,yerleştirdi,kayıt tuşuna bastı.Merhaba dedi havalı bulduğu bir ses tonuyla.Hayattaki son dakikalarımı kayıt altına almak ve son sözlerimi mürekkep aracılığıyla değil benden duymanızı istedim.Öncelikle şunu söylemek istiyorum Mehmet senden nefret ediyorum.Uzun boyunla ve pis sırıtışınla ortalıkta dolanman ve insanları etkilemen beni acayip sinir ediyor.Necdet senden daha çok nefret ediyorum ve şunu bil sessiz insanlar aptal değildir.Aysun senden hoşlanıyorum.Yanlış anlama aşık falan değilm sadece tek gecelik bir takılma harika olurdu.Zaten şirkette yatmadığın 3 kişi kalmış.Biri ben diğeri 65 yaşındaki Salih abi birde 16 yaşındaki çaycı var ama sanırım 2-3 seneye onuda aradan çıkarırsın. Merve seni seviyorum.Durdu bunu ölürken bile söylemek zordu,nefessiz kaldığını hissetti.Sen gülüyorsun güneş sanki bana doğuyor.Genelde necatinin espirilerine gülüyorsun o ayrı bir mevzu.Ben sana çok şiir yazdım,hepsini yaktım,çok içtim seni bahane ederek.Çok hayal kurdum seninle ilgili.Evlendik biliyormusun?.Balayında venediğe gittik,3 çocuğumuz oldu.Emekli olduk sen ahşap boyama kursuna gittin.Biliyorum çok klasik  ama güzel değilmi  sencede?. Histerik bir şekilde güldü.Birden canı sigara istedi.Paketteki son dalı yaktı,derin bir nefes çekti.Hayat zor ama ölmekte kolay değil dedi başı öne eğik halde.Bir nefes daha çekti kameraya doğru üfledi dumanı.Beklentilerim vardı dedi sıkıntıyla sonra hayallerim oldu onlar en son sıkıldım işte hayyallerden.İnsan hayallerden bile sıkılıyorsa ne anlamı var yaşamanın?. 35 yaşındayım bi sikim yapamadım hayatta,ne sevebildim doğru dürüst ne sevdirebildim kendimi.Bunaldım ben çok bunaldım.Silahı başına dayadı.Bir nefes daha çekti sigarasından.Çok sıkıldım dedi,sonrada tetiği çekti.

22 Haziran 2013 Cumartesi

MONSTERS

Monsters are real, so as ghosts. They live inside us, and sometimes they win
— Stephan King









21 Haziran 2013 Cuma

XVII. yüzyıl, matematik çağı, XVIII. yüzyıl fizik çağı, XX. yüzyılımız korku çağıdır. Diyeceksiniz ki korku bir bilim değildir. Ama, bu korkuda bilimin payı var. Çünkü kuramsal alandaki son gelişmeleri onu kendi kendini yadsımaya götürdü; pratik alandaki gelişmeleri ise, bütün dünyayı yok edebilecek duruma geldi. Üstelik, korku bir bilim sayılmasa bile, onun bir teknik olduğu su götürmez.
— Albert Camus

ÖLÜM,PARTİLER VE GARİPLİK

Ya durup bekleyecektim,
Ya da ölümü seyredecektim

-Teoman Sercan AKTÜRK

Her şeyin başladığı gün aslında her şeyin bittiği gündü,bu kadar hızlı bir çağda orta çağdan kalma bir efsane bile fazla barınamıyordu.Benim  bu olaydaki rolüm anlatıcılıktan öteye gitmiyor,ben sadece basit bir gözlemciyim.Büyük şehrin kokain , erotizim ve sapkınlık taşıyan partilerinden birindeydim.Sabaha karşı 5 civarı herkes bir köşede sızmıştı,ben koltuğun bir köşesinde,sızmak için orayı seçmiş diğer 3 kişiyle birlikte yatmaktaydım.Garip bir baş ağrısı uyumama engel oluyordu-bu garipti çünkü baş ağrısı genelde ertesi gün olan ve en az 2 gün devam eden bir olaydı-.Odanın karşı köşesinde bir kız duvarın dibine kıvrılmış hafifçe sallanarak bir şeyler mırıldanıyordu.Sarışın güzel bir kızdı,kırmızı yüksek topuklu ayakkabıları vardı-o geceyle ilgili aklımda en net kalan şey o ayakkabılar-biraz dikkat edince bir şarkı mırıldandığını anladım,bilmediğim bir şarkıydı.Baş ağrım birden şiddetlenince acıyla gözlerimi kapattım.Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum belki  3 dakika belki 20.Gözlerimi açtığımda kızın ayakta olduğunu gördüm.Yine hafifçe sallanarak şarkı mırıldanıyordu,birden bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde o an anlayamadığım şu anda  anlatamadığım bir şey vardı.O gözleri anlatacak kelime bulamıyorum,iç parçalayıcı bir şeyler vardı o gözlerde,içi boşaltılmış bir insanın gözleriydi sanki.Kız ani bir hareketle elini kaldırdı,bir parıltı gördüm. Kızın elin büyük kırmızı saplı bir bıçak vardı.Yerimden kalkıp ona engel olmak istedim ama yapamadım,sanki felç geçiriyor gibiydim.Kız  iki eliyle tuttuğu bıçağı 'harakiri' hareketine benzer şekilde aniden kalbine  sapladı.Bir an acı bir inilti duyuldu ,ağzı hafifçe açılmış gözleri kapalı ayakta durmaktaydı,göğsünde hızla büyüyen kırmızı bir leke vardı.Bir süre öylece durdu-yada bana öyle geldi-sonra  yere yığıldı.Ben soluğumu tutmuş şekilde ona bakıyordum,gözlerimi bile kırpamıyordum. Birden kızın bedenin bir yan
 tarafın bir hareketlenme gördüm. Düşük bütçeli animasyon filmlerinden fırlamış gibi duran,kızın bulanık bir  sureti orada  durmaktaydı,bir süre kendi bedenine baktı sonra bakışlarını bana çevirdi.Gülümsüyordu,bana doğru havada süzülürcesine ilerledi.Gözlerimi ondan ayıramıyordum,garip bir şekilde güven duyuyordum ona.Elini bana doğru uzattı ve alnıma dokundu. Birden o şiddetli baş ağrım geçti,gözlerim kapanmaya başlamıştı,son kez ona baktım,gülümsüyordu,bende ona gülümsedim ve uyku beni ele geçirdi.
Sabah ben ve diğer parti mağdurları bir kızın çığlığı ile uyandık.Yerdeki cesedi gören herkes donup kalıyordu.
Dün akşam yaşadıklarımı hatırlamam 2-3 dakikamı aldı ve birden başımın ağrımadığını fark ettim. Sonrası bilindik hikaye, polis,ifadeler falan.
O günün üstünden tam 20 yıl geçti. 20 yıldır bir an bile başım ağrımadı-en  beter partilerden sonra bile-bu hikayeyi hiç kimseye anlatamamıştım. Bana deli derlerdi ama artık 43 yaşında ölmek üzere olan - o partiler sonucu ne çeşit hastalıklar yaşadığımı tahmin bile edemezsiniz- bir adam olarak anlatmalıydım.


SESLER,ARAF VE ÖLÜM

-Beden nerede biter, ruh nerede başlar” dedi Adam “Ruhun başlaması için beden lazım” dedi Bilge. “Bedensiz ruh, hortlak hikayelerinde olur
— a.ümi
sessizlik mutlaktı
karanlık ise muamma
sonra 'LENORE' diye bir fısıltı 
geldi kulağıma   (E.A.P-KUZGUN)


Size anlatacağım bu olay bir söylenti olarak yayılmış,gerçekle herhangi bir bağı varsa bile çoktan kopmuş dedikoducu ve hafızası zayıf insanların ekleme ve çıkartmalarıyla çok daha garip bir hikayeye dönüşmüştür.Olayın tam tarihi hakkında bir bilgi yok  ama herkes soğuk ve karanlık bir gece olduğu konusunda hem fikir. Karısını yıllar önce kaybetmiş 73 yaşındaki emekli öğretmen Ethem bey evinde oturmaktaydı. Her akşam olduğu gibi 3 bardak çayını içmiş,saat 9 civarında kitap okumaya başlamıştı.Birden içinde tarif edemediği bir huzursuzlukla etrafa bakmaya başladı. Sanki evde onu huzursuz eden bir  şey vardı,ev daha bir soğuk gibiydi bu akşam. Bir iki dakika sadece durup evdeki sesleri dinledi,sadece buzdolabından gelen ve bu sessizlikte kulak tırmalayan o vınlama sesi duyuluyordu. Tekrar kitabına döndü. 5 dakika sonra ayni paragrafı 4. defa okuduğunu fark edince kitabı kapattı.Ne yapacağını bilmez şekilde evin içinde volta atamaya başladı.İçinde tarif ve tahammül edemediği bir huzursuzluk vardı. Birden o sesi duydu,onun sesini 17 yıl önce trafik kazası sonucu ölen karısının sesini.Yardım istiyordu,sesinde bu dünyada olamayacak ve bu dünyadakilerin anlayamayacağı kadar derin bir acı vardı.Sıkışıp kaldığını söylüyordu.Ne diğer tarafa  geçebiliyor ne geri dönebiliyordu,araftaydı .Ethem beyin onla günlerce konuştuğu söyleniyor.Ölen eşi Neslihan hanım 'burada benim gibi yüzlercesi var,karanlık ve pis burası bizden başkalarıda var.Bizden olamayanlar, insan olmayanlar...'dediği rivayet edilir.Ethem bey daha fazla dayanamayarak doğuda görev yaparken edindiği silahıyla eşini kurtarmak üzerine hayatına son vermiş.Silah sesini duyup ,kapıyı kırarak içeri giren komşular yerde cansızca yatan Ethem bey ve hafifçe kana bulanmış intihar mektubunu buldular.Yukarıda verdiğim tüm bu detaylar o mektubu okuduğunu söyleyen  1-2 kişiden ve onların anlattığı yüzlercesinden duyulmuştur. Ben size bu hikayenin en hafif şeklini anlattım daha yüzlerce farklı versiyonu var,oysa belkide sadece zavallı Ethem beye yalnızlık zor gelmişti.